Home
DİNİ BILGILER
Tefsir
bu siteyi kim yaptı ???
KURAN MEALİ
Güzel sözler
Siirlerım
ISLAM
TV İZLE
FENERBAHÇE
VEDA HUTBESİ
fussball
soru ve cevaplar
ılahıler
vıdeolar

                                    

 

                                                                                                                 

 

              

HZ.ADEMIN hayatı

TARIH~Sembol hayve analizi-Son-
 "(Esenlik ve tüm hayırlar Allah’ın Peygamberi Hz.Muhammed(S.A.V.) efendimize ve onun arkadaşlarına(Şehidler-Tabiin-Ensar-Muhacirin-Ve diğer sayamadıklarımıza) ve günümüzde Müslümanların yükselmesi ve yücelmesi için yılmadan mücadele edenlere olsun.Onlar öyle ümmettirler ki ;iyiliği emrederler ve kötülükten men ederler.Onların içlerinde öyle kişiler vardır ki ;İnsanlar tarafından aşağı görülmüşlerdir.İnsanların,sistemlerin,anlayışların kötülüğü onların vurdukça onlar davalarından zerre kadar vazgeçmezler.Allah onlara ve tüm müslümanlara sonsuz fırsatlar vererek onları başarıdan başarıya koştursun.(Amin))


Hz Adem İnsanların babası olarak yaratılmıştır.İlk insandır.Dünyadaki İlk peygamberdir. onun hayatı irdelediğinde günümüze ait çok önemli sonuçlara varmaktayız.İşte bunun için Hz Adem’in hayatı,başına gelenler tamamen Allah’ın bir İbret-i Şahanesi olarak karşımıza çıkar. Hz Adem’in hayatı aynı zamanda sembol bir hayattır.Onun hayatında günümüzün en çok satan romanlarınkinden daha fazla Aşk,Nefis Mücadelesi,Pişmanlık ve Macera mevcuttur.




Kıymetli Arkadaşlar Gerçek Roman İşte bizim babamız Hz.Ademin hayatıdır.Onun için Hz Ademin sembol hayatını kaleme alarak analizini çıkarıp öğrenmemiz gereken noktaları açıklamak istiyorum.

Öncelikle Kitabımızın verileri altında Hz.Ademin hayatını tekrar hatırlayalım.

Hz.Adem’in halife olarak yaratılması.Meleklerin İlk halife hakkındaki merakları.Hz.Adem’e meleklerin secde etmesi.şeytanın Hz.Adem’e secdeye karşı gelmesi. Hz.Havva’nın Hz.Ademe kaynaşsın diye Allah tarafından yaratılması. Allah’ın Hz.Adem’e isimleri öğretmesi.Hz Adem’in Cennetteki yasağı eşiyle beraber çiğnemesi.Allah’ın Hz.Ademi dünyaya indirmesi.Hz.Ademin dünyada ilk medeni insan olarak yaşaması.Hz.Ademin tövbesinin kabulü ve peygamberlik ihsan edilmesi.Hz.Ademin Kabe’yi inşaası (Şamil İslam Ans.4.Cild Sayfa No:213).Allah’ın Hz.Ademi eşiyle buluşturması. Çoğalmaları. Çocuklarından birinin katil olması.

Takdir edilir ki ; Hz.Ademin hayatı ve bizim onun hayatından öğrenmemiz gereken şeyleri yazmak için denizlerin mürekkep olması bile yetmez.Onun için temel olarak anlayışlarımızın açılması bakımından hassas gördüğüm noktaları açıklayacağım.


1-Hz.Adem’in Halife olarak Yaratılması ve Yaratılma Evreleri :

Adem kelimesinin ne anlama geldiği konusunda çeşitli rivayetler vardır.Ancak bana göre Adem ‘Edimetü’l Arz’dan türemiştir.Buradaki Edime esmerlik anlamındadır.
Hz.Ademden önce yaratılanlar elbette vardı.Bunlar Cinler,Melekler,Dünya ve diğer yaratılanlar.Dünyanın Hz.Adem’in yaşayabilmesi için özel olarak donatılması gerekiyordu.Yüce Allah Hz.Ademi halife olarak yarattı.Halife kelimesi takip eden demektir.Hz. Ademin soyu birbirini takip edecek nitelikte olduğu için İnsanı Allah halife olarak seçmiştir ve yaratmıştır.Ona en üstün özelikleri vererek aslında Allah kendisini yarattığında ve yarattıklarında tecelli ettirmiştir.O yüce Rabbimiz Diridir,Duyar, Görür,tüm bu ve diğer güzel özellikleri insan için yeteri kadarını yaratıp eline sermaye olarak vermiştir.İnsan gerçekten diğer yarattıklarına göre çok üstün yaratılmıştır.Elbette Rabbimizi tanımamız ona ibadet etmemiz ve yaşantımızla onu ve kurallarını tercih ettiğimizi göstermemiz için bizleri yarattı ve buna uygun olarak da donattı.

Allah Meleklere “Ben yeryüzünde (Hükümlerimi yerine getirecek)bir halife(yetki ve yöneticiliğe elverişli bir insan)yaratacağım demişti.”Buna rağmen meleklerde : (Ya Rabb) biz seni hamd (övgü )ile yüceltip ve seni bütün noksanlıklardan tenzih edip ulularken Senin emirlerini tutmayıp bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birisini mi? Yaratacaksın dediler.Allah onlara şu cevabı verdi :”Şüphesiz Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.”(Bakara Suresi ayet no:30)


Burda dikkat edilirse yüce Allah meleklerin söylediğinin tersini ispata çalışmamakta ama onlara “Şüphesiz ben sizin bilmediklerinizi bilirim” demiştir.Bu şekilde insanın halife olarak yaratılmasına değer unsurun onların içlerinden gelecek olan iyilerden kaynaklandığını anlatmış olabilir.Yüce Rabbimiz bütün bunlara rağmen Halife olarak insanın yaratılmasına değer bir şeylerin olduğunu anlatmaktadır.Ayrıca şu da çok önemlidir ki;Melekler insanların kan döken bozgunculuk yapan özelliklerini nerden biliyorlardı.Buna ihtimaller kapsamında cevap verilebilir.

1-Yeryüzünde insandan önce yaşayan canlıların bozgunculuk yapması,kan dökmesi.
2-İnsana yönetmeye dayalı yetki verilmesi
3- İnsandan önce yaratılan ve yönetmeye elverişli yaratıkların amellerinde melekler tarafından bozgunculuk ve kan görülmesi
4- Diğer bilgi kaynakları

Buradan şu da çıkıyor ki ;

Melekler bu tip bilgileri bir yerlerden almaktadırlar.
Kısaca bilgiler orda gizli kapaklı değildir.Açıkca görülebilmektedir veya bilgilere ulaşılabilinmektedir.Görülmekle birlikte söz konusu bilgiler hakkında konuşma yapılması ve böylece meleklerin arasında iletişim olduğu ve bu iletişimde meleklerin ortak paydada buluşabildiği de ortaya çıkmaktadır.Bir diğer noktada şudur Melekler Allah’a karşı kendi fikirlerini kolaylıkla söyleyebilmektedirler.Böylece Allah onlara bu tip konuşmalar yapabilmelerinin fırsatını vermiş oluyor.Bu da Allah’ın büyüklüğünü tekrar tekrar göstermektedir.

Sonra olay diğer Ayetlerle şöyle devam etmektedir.(Allah)Yarattığı Ademe bütün isimleri öğretti,sonra onları Meleklere gösterip;”Haydi doğru iseniz,Onların isimlerini bana haber verin”dedi.(Bakara Suresi Ayet no:31)

(Meleklerde Ya Rabbi );”Seni tenzih ederiz.Senin bize öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yoktur.Çünkü her şeyi hakkıyla bilen ,Hüküm ve Hikmet Sahibi Sensin.”demişlerdi.(Bakara Suresi Ayet no:32)

ve daha sonrada ;
(Bunun üzerine Allah);”Ey Adem,eşyanın isimlerini onlara haber ver “dedi.
(Adem Aleyhisselam da onların )isimlerini onlara bildiriverince (Allah):”Ben size göklerin ve yerin gaybını (sırlarını/hikmetini)Şüphesiz Ben Bilirim Dememiş miydim?dedi.(Bakara Suresi Ayet no:33)




Yukardaki ayetlerden de anlaşılacağı üzere Hz.Ademin öğrenme anlama uygulama güvenme özellikleri bulunmaktadır.Rabbimiz ile Melekler arasında konuşma devam ediyor.Ve sonunda Melekler Rabbimize ve onun bilgisine teslim oluyorlar.Demek ki Melekler Rabbimizin onlara direk olarak verdiği veya sunduğu bilgileri bilmektedirler.Bilgi kaynağı Rabbimizdir.Ve biz sadece onun verdiği bilgi miktarınca bilmekteyiz.Bu ayette Rabbimiz haklılığını Meleklere ispat etmiş durumdadır.

Gerçektende Rabbimiz bilerek ve kasten dünyamızın içine bir sürü sırı bulalım diye koymuştur.Elbette onu Takdir edelim diye .Biz Ademoğlu olarak sadece onun yeryüzüne biz yaratılmadan önce koyduğu şeyleri icat diye bulup onunla övünüyoruz.Burada aslında Takdir edilmesi gereken Rabbimizdir.O gerçekten Muazzam bir anlayışa ve sonsuz akla sahiptir.
Hatta Şunu da açıklamak istiyorum ki ;Biz bulduk diye ortaya çıkarıp getirdiğimiz buluşları ve bunları bulan kişilerin yanlış veya doğru anlayışlarını ve onların anlayışlarının anlayışlarını Rabbimiz bilmekte bu bilgiyle hareket ederek dünyamızın içine yine bulalım diye sırlarını gizlemektedir.Kısaca Rabbimiz kainat da sebepler içinde sonsuz sebepler ,sonuçlar içinde sonsuz sonuçlar koymuştur.

Hz.Ademin yaratılış evreleri Yüce Kitabımıza göre şöyledir ;

Hz.Ademin yaratılmasında kullanılan toprak şu evrelerden geçmiştir.

a-Turab (toprak);
Yaşayacağı yer toprak olduğu için ana maddesi toprak olarak seçilmiş olabilir.(Kehf Suresi-Ayet no:37)

b-Tin (çamur);
Yüce Allah toprağa sıvı(su gibi malzemeler) karıştırmış ve onu safi çamur haline getirmiştir.Çünkü çamur ancak bu şekilde sıvıların toprağa karışması ile oluşur. (İsra Suresi-Ayet no:61)

c-Tin-i Lazip(yapışkan sulu çamur);
Elbette Yüce Allah çamurun birbirini sağlam bir şekilde tutması için yapıştırıcı madde kullanmış olabilir.Burada ne tür bir katkı maddesi koyduğunu bilmemiz imkansız. (Saffat Suresi –Ayet no:11-12)

d-Mesnun (değişen balçık);
Allah yarattığı yapışmış çamura şekil olma özelliği katmıştır.Burada da yine bir bilinmezlik karşımıza çıkıyor. (Hicr Suresi-Ayet no:26-28-33)

e-Tın (süzülmüş çamur) ;
Şekil verilme özelliği olan balçığın süzülmesi ile ortaya çıkan öz maddedir.Allah burada neyi ve nasıl süzmüştür yine bilmiyoruz. (Mü’minin Suresi –Ayet no:13)

f-Salsal (kurumuş çamur); Süzülen bu öz madde kurutularak yeni bir işleme hazır hale getiriliyor.Her şeyi hakkıyla Ancak O, Şahane-i Muhteşem bilir. (Rahman Suresi-Ayet no:14)

e-Tesviye (düzenleme);
Allah bu evrede yarattığı malzemeye şekil vermektedir.(Kulak ,Burun,Göz) (Secde Suresi-Ayet no:7-8-9)

g-Ruh üflenmesi (ruh koyulması)(Hicr Suresi-Ayet no:29);
Allah bu yarattığı ve şekil verdiği maddeye ruh üfleyerek ona maneviyat ve yaşam vermiştir.Üflediği ruh elbette kendisinden parça olmalıdır.Ve çok önemli bir sır olmalıdır.Dikkat edilmesi gereken noktalardan biri de şudur.Neden insan oğlu olarak biz topraktan yaratıldığımız halde cismimize dokunduğumuzda kan ,et,damarlara ulaşıyoruz da cismimizde görünüşü toprağa benzer malzeme bulamıyoruz.?Belki de bu ruhtan kaynaklanmaktadır.
Ayrıca Yüce Allah insanı yaratırken boru tipini kullanmış ve buna uygun olarak damarlar ve iskelet sistemi ve diğer organlarımızı yaratmış öyle ki : her organımızda bir giriş ve bir çıkış mevcuttur.Buda gösteriyor ki :Allah toprağı insanın maddesi olarak kullandığı halde farklı yaratma tekniği uygulamıştır.Daha doğrusu toprağın Allah’ın yaratma tekniğine karşı ne kadar aciz olduğu ve buna rağmen Allah’ımız bu imkansızlıktan büyük bir hikmetle teknikle akılla insanı yaratmıştır.Bu mucizevi olayı biraz daha açıklamak istiyorum ki:Cismimiz ve toprak aynı organik maddelerden meydana gelmektedir.Buna rağmen sonuç tamamen iki farklı madde olmaktadır.İşte buda yine Rabbimizin büyük hikmetlerinden biri olsa gerek. Ancak şu kesindir ki:Allah dilemiştir ve o da oluvermiştir.Elbette doğruyu bilende O dur.Biz sadece bilimsel bazda akıl etmeye çalışıyoruz.Sebepleri sonuçlar ile ilişkilendirerek Şahanenin büyüklüğünü anlatmaya çalışıyoruz.

Elbette öyle bilgiler vardır ki:Bunlar karşımızda olanları çökertecek ve doğru aşikare haykıra haykıra gözlerine girecektir.Başka bir amacımızın olması düşünülemez bile.
Aşağıda kaynakları verilmiş rivayetlere göre ruh cesedin başından doğru (Burundan)girerek vucudu sarmış her girdiği yer bir anda ete ve kana bürünmüş ve en son kafaya da girince Hz.Adem aksırmış melekler ona el-hamdülillah demesini öğretmişlerdir.Allah’da Hz.Ademe “Allah da sana rahmet etsin” demiştir.
Ruh bedene birden bire girmemiş bu giriş uzun zaman almış.Hz.Ademe ruh üflendikten sonra melekler onu Allah’ın talimatına uygun olarak acayipliklerinin görülmesi için göklerde taht üzerinde gezdirmiştir.
(S.Kutub fi Zilali’l Kura’an 4/2139-İ.Kazdal,Kur’anı anlamak 3,İst.1996,Birleşik,s:17-18)

2.Hz.Ademden ve Onun soyundan Ahid alınması:

Hz.Adem kendine has bir surette yaratıldı ki:ondan sonra ve onun soyundan gelenlerde ona benzer surette yaratıldılar.(Tecrid ter.An.K.1986,Diyanet,7/76).Buda Hz.Ademin yaratılanlar arasında kimseye benzemediğini dolayısı ile medyada dünya dışı varlıkların anlatılmasında gösterilen insana benzer yaratıkların hayal ürünü olduklarını ispata yeter.

Ebu Hureyre(R.A.)’den bir rivayete göre Hz.Adem altmış Zir’a boyunda idi.(bir Zir’a parmak uçları ile dirsek arası mesafedir.)
Hz.Ademin cennetteki şekli ile yeryüzündeki şekli farklı olmalıdır.Çünkü yaşanılan ortam çok farklıdır.
Hz.Adem cennette yaratılmıştır.Çünkü İler ki konularda göreceğimiz üzere şeytanın Hz.Ademe secde etmeme olayı cennette yaşanmıştır.Dolayısı ile Hz.Adem ve Havva orda cennete yaşamaktadırlar.Gerçeğini ancak Allah bilir.

Kitabımızın haber verdiğine göre Allah bütün insanlardan kendisini Rab olarak bilip yalnızca kendisine kulluk edeceklerine dair söz almıştır.

Hani Rabbin Adem oğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahitler kılmıştı.:Ben sizin Rabbiniz değilmiyim?(demişti de)onlar evet (Rabbimizsin )şahit olduk demişlerdi.Bu kıyamet günü ‘biz bundan habersizdik’dememeniz içindir.(A’raf Suresi Ayet no:172-173)

Bu ayetten anlaşılacağı üzere Adem oğullarının zürriyetlerini sırtlarından almış yani herkese ayrı ayrı özel olarak sormuş.Burada ayrıca zürriyet yapamaz hale getirilmiş insanlardan da bahsediliyor olabilir. Böylece olayın bedeni değil ruhlara ait olduğu anlaşılabilir. Veya orda herkes akrabalarını seçti sonrada bu akrabalık şimdilik bir kenara bırakılarak Allah tarafından olayın şifaen teyit ettirme safhasına geçilmiş de olabilir.(Buradan bazı işlemler yapıldığı ard arda seri bir şekilde işlemler yapıldığı da ortaya çıkmaktadır.)
Sonra ;
Kendi nefislerine karşı (sorumluluğu tamamen kendilerine yüklemek üzere)kendi nefislerini de şahit kılarak Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Diyerek sormuş.O andaki olayın analizini Ayetlerin ışığında yapmak istediğimizde karşımıza çıkan tablo kalabalık bir insan grubu ruhu ile Allah’ımız konuşmakta .Sanki İnsanlara sizi ben yarattım diye defalarca öğretilmişte sonra Rabbimiz onlara tekrar söyletmek üzere Ben sizin Rabbiniz değilmiyim ?diye sormaktadır. Burdan anlaşılacağı gibi Rabbimiz İnsanları kendisinin yarattığını onlara öğretmiş ve onları yarattığına dair ispatlar yapmış son olarak onlardan şifaen teyit almaktadır.Olayın bir başka boyutu da bu öğretmede kullanılan metodlar nedir.?Elbette yüce Rabbimiz İnsan ruhlarından yazılı teyit de almış olabilir.Kısacası bu tip önemli olaylar elbette kayıt altına alınmalıdır.Herkes kendisine ait özgün bir imza karşılığında bu yazılı beyanı Rabbimize vermiş olabilir. Bu şekilde Allah insanlardan söz aldı.İnsanların Allah’a sen bizim Rabbimizsin demeleri için ikna olmaları ve bazı şeylerde edinmiş olmaları gerekir ki:hepsi bunları kabul etmiş durumdadır.Kısaca Allah onları razı etmiş durumdadır.

Elbette akıllı bir akitte taraflar kendi şartlarını ortaya koyacaktır.Bir taraf şartlarını yerine getirdiğinde diğer taraf akitte ifade edilen şartları yerine getirmek mecburiyetindedir.Bu doğal sorumluluktur.Burada bir taraf sözünü yerine getirmiş olmalıdır ki;diğer tarafa sorumluluk düşşün.İnsanlar Rablerinden ne almışlardır.Veya nasıl kabul ettirilmişlerdir.Bunu bilmiyoruz ama bana göre olay sadece bir sözlü teyitten fazla aşamalara sahiptir.Gerisini Allah bilir.

3-Meleklerden Hz.Ademe secde edilmesinin istenmesi ;

Yüce kitabımız bir çok yerde (onbir ayette)meleklerin Hz.Ademe secde etme olayından bahsetmektedir.Kuran açık olarak Allah’ın Hz.Ademi yarattığını ve ona kendi ruhundan üflediğini böylece yaratılışı tamamlandıktan sonra meleklerin ona secde etmelerini emrettiğini söylüyor.

Şöyle ki;

”Hani Rabbin meleklere demişti ‘Ben kuru bir çamurdan ,şekillenmiş balçıktan bir beşer yaratacağım .Ona biçim verdiğimde ve Ona ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde(olmak üzere yere)kapanın. Böylece meleklerin tümü topluca secde etti”(Hicr Suresi –Ayet no:28-29-30)
Bu ayetten de anlaşılacağı üzere Hz.Ademin Meleklere göre değeri iki aşamalıdır.1.Aşaması Allah’ın ona biçim vermesi 2.Aşaması Allah’ın ona ruhundan üfürmesi.Hz.Adem bu iki özellikle yani ona biçim verilmesi ve ruh üfürülmesi ile meleklerin derecesinden üstün bir dereceye çıkmış olmalıdır ki,Melekler ona secde etsin.Yani İnsanı meleklerden üstün kılan özellikleri Hz.Adem elde ettiğinde ona secde edilmesi emrini Allah vermiş oluyor.Olayda bir sonuç beklenmesi de vardır.Şu da ihtimal içindedir ki Allah meleklerin içinde bulunduğu grubu deniyor da olabilir.Elbette Hz.Adem biçim verilmesinden ve ruh üflenmesinden sonra canlanmış olmalıdır.Artık sahip olduğu öğrenme, uygulama, ibadet etme özelliklerinden dolayı mı? meleklerden üstün oldu veya Allah ona isimleri öğretecek yani bilimi öğretecek boş bir potansiyelli olarak yarattıktan sonra mı? meleklerden üstün oldu bilinmez. Veya Hz.Ademin soyundan gelecek olan birisi veya birileri Allah tarafından çok değerli kabul edilerek mi?Melekler ona secde kılındılar? Eğer böyle bir durum varsa yani Hz.Ademin soyundan gelenlerden bir kısmının meleklerden bariz bir üstünlüğü varsa o zaman daha da farklı bir tablo karşısında oluruz ki ;O Rabbimiz açıkça her şeyi sırasıyla planlamıştır.Belli bir program çerçevesinde hareket etmektedir.Ancak açık olan şudur ki:Hz.Adem meleklerden üstündür.

Yine bir ayette ;
“And olsun biz sizi yarattık ;sonra size suret verdik (biçim),sonra meleklere ;Ademe secde edin dedik .Onlarda iblisin dışında secde ettiler;o secde edenlerden olmadı.(Araf Suresi Ayet no:11)

Bu ayet meleklerin hepsinin secde ettiğinin bir tek iblisin secde etmediğini açıkça belirtiyor.Bu ana kadar kulları içerisinde hiçbir yaratılan Rabbisinin çizdiği çizgiyi aşmamış iken evrende bir tek ve o şeytan iblis Allah’a isyan ediyor.Bir yaratılanın ilk isyan örneğine Kuran sayesinde şahit oluyoruz.İşin ilginç yanlarından biride isyan ettiği halde kendisine o an ceza verilmemesi.Burada Yüce Rabbimizin takdire şayan bir özelliğini de görmüş oluyoruz.Evet Rabbimiz yaratıyor nimet veriyor sorumluluk veriyor.Ve özgür bırakıyor kendine karşı kötü davranılmasına varacak noktaya kadar izin veriyor.Buradan şu da anlaşılıyor ki,Rabbimiz bizim hata yapmamıza özgür irademizle hata yapmamıza izin verebiliyor.İşte bizim anlayışımız bu ilahi tavrın ne anlama geldiğini anlayacak durumda değil.

Bir diğer ayette ise Rabbimiz olaya daha detay vererek “Ve meleklere :’Ademe secde edin ‘dedik de iblisten başka (diğerlerinin tümü) secde ettiler.o ise, dayattı,kibirlendi,ve kafirlerden oldu.”(Bakara Suresi Ayet no:34)

Demektedir. Bu ayet şeytanın kötü özeliklerinin bir kısmını da anlatmaktadır.Bunlar dayatmak ve kibirlenmek.Bu iki özellik kafir olmanın şartlarının bir kısmını da ortaya çıkarmaktadır.

Daha sonra Allah da şeytana sordu :”Sana emrettiğim halde ,seni secde etmekten alıkoyan sebep nedir.?
(iblis dedi ki:’ben ondan daha hayırlıyım ,beni ateşten yarattın onu ise çamurdan yarattın.’(Araf Suresi Ayet no:12)

Başka bir ayetle olayı biraz daha açacak olursak ;’ben kuru bir çamurdan ,şekillenmiş bir balçıktan yarattığın beşere secde etmek için var olmadım.(Hicr Suresi-Ayet no:33)

Burada mevcut olan isyan mantığını anlatmak istiyorum.Bir kere şeytan kendi kanısına göre tamamen haklıdır.Kararı karar durumdadır.şeytan ilk defa evrende maddeye atıfta bulunmaktadır.Kendi maddesinin önemini ortaya çıkarmakta diğer yaratılan maddeleri önemsiz görmektedir.şeytan en fazla hayırlılık ve en az hayırlılık arasında bir kıyaslama da yaparak kendisinin en hayırlı olduğuna inanmaktadır.Elbette şeytanın itirazının anlayışı yüksek bir noktadır.Pasif bir anlayışla itiraz etmemekte aktif bir konu için itiraz etmektedir.
( en fazla hayırlılık ve en az hayırlılık.)şeytan Allah’ın verdiği emri yapmamakta verilen emir konusunda yorum yaparak böylece yanlışa düşmektedir.Aynı zamanda ben ondan daha hayırlıyım diyerek kibirlilik özelliğini de ortaya koymuş olmaktadır. Elbette şeytanın itirazı yersiz ve mantık dışıdır.Kimin daha hayırlı olduğunu kimin daha hayırsız olduğunu elbette onu yaratan bilir.Buradaki hayırlılık sıfatı ile kast edilen aslında üstünlüktür.şeytanın isyan ettiği maddesel üstünlük ölçüsünü kim koydu.Sanki şeytana Hz.Adem emir vermiş gibi şeytanın kendi maddesini öne sürmesi gerçekten aptalca bir durumdur.Emir veren Allah’tır.O halde Allah’ın emrine kim karşı gelebilir.?

Ayrıca kim Rabbine hangi konuda salimane saf bir şekilde güvenmiş de teslim olmuşta ve Rabbi için şunu yapmışta Rabbi onu hakkıyla nimetlendirmemiş onun hatırını onu razı edecek kadarından fazlası için bile saymamış.Bilinmelidir ki;bize iyi görünen ve bizim olmasını istediğimiz bir sürü şey aslında bizim iyiliğimize değildir.Kaldı ki böyle bir istek olduğunda bile Rabbimiz o dileği kişi için hayırlı ise kabul etmekte eğer bir zaman sonrası için hayırlı ise onu o zaman gerçekleştirmek üzere askıya almaktadır.Eğer hayırsızsa Rabbimiz bu isteğin karşısında başka isteklerimizi belki de dua etmeden istediklerimizi yerine getirmektedir.Daha fazlasını Rabbimiz bilir.Ama şunu bilmeliyiz ki; Rabbimiz kendisine yapılan tüm yakarışları ve hayırlı duaları bize karşı iyilik yapmak üzere kullanmaktadır.Ne kadar çok hayır istersek o kadar çok Rabbimizin bize iyilik yapmasını sağlamış oluruz.Tabii ki her konuda haddi aşmadan.

Daha sonra ayetlere göre olay şöyle gelişmektedir. (Allah) dedi ki: “öyleyse ondan(cennetten) çık,çünkü sen kovulmuş bulunmaktasın.Ve şüphesiz din gününe kadar lanet senin üzerinedir.” (Hicr Suresi-Ayet No:34)
Bu şekilde Allah şeytanın varsaydığı üstünlüğüne son vermiştir.Yüce Allah onun üstünlüğüne onu cennetten kovarak ve lanetleyerek son vermiştir.Böylece Allah üstünlük taslayanları nasıl alçalttığını da göstermektedir.

İblis bu kovulma ve tart edilme olayından sonra Sadık kişilerin sahip olduğu tövbeye sığınmadı Rabbisine karşı beni affet deyip tövbe etmedi.İnsanları kıyamete kadar saptırmak için Allah’tan izin istedi.

Şöyleki;

İblis Allah’ın huzurundan ve rahmetinden kovulunca ;”o da(insanlardan )dirilecekleri güne kadar beni gözleyip ertele” dedi.
Allah” sen gözlenip ertelenenlerdensin” dedi.
Dedi ki;’madem ki öyle,beni azdırdığından dolayı onları saptırmak için mutlaka senin doğru yolunun üzerine (pusu kurup )oturacağım.
Sonrada muhakkak onlara önlerinden,arkalarından,sağlarından ve sollarından kendilerine sokulacağım.Onların çoğunu şükredici bulamayacaksın.
Allah buyurdu ki;”haydi yerilmiş ve rahmetimden kovulmuş olarak çık oradan!Onlardan kim sana uyarsa, and olsun ki;cehennemi bütün sizlerden dolduracağım.(Araf Suresi Ayet no:14,15,16,17,18)

Bu dehşetle şahit olduğumuz ayetlerde Rabbimiz ile iblisin konuşmaları devam etmektedir. o iblis adeta Rabbimizle yarışır hale gelmiştir.iblisin İçinde bulunmuş olduğu noktada her türlü ihanet vardır.Büyüklenme, bilerek doğru yoldan çevirmek için her türlü yol iblis tarafından kabul edilebilir hale gelmiştir.iblis kendi azgınlığının sebebini insan olarak belirleyerek yine büyük bir hataya düşmüştür.iblis kendi iradesi ile secde etmedi,büyüklük tasladı.sonra Rabbimizle yine kendi iradesi ile yarışır hale gelip mühlet istedi.Görüldüğü üzre iblis bütün bunları kendi iradesi ile yapmaktadır.Demek oluyor ki biz Rabbimizin ve tüm kainatın gözleri önünde insanoğlu olarak gözlenmekteyiz.Ve acaba hangimiz şeytan ve avanesi mi yoksa biz mi? bu yarışı kazanacak.Yüce Rabbimiz reyini bizden tarafta kullanmış durumda ve karşı tarafa mühlette verildi.Herşeyi Rabbimiz hazırladı.Burada bize düşen bir çok şey var.Ey akılsız çıkarım ey sadece günahlar için evet diyen nefsim.Artık sende anla ve Yüce Rabbimin tarafını tut.Sen Onu tercih et.Ey bu yazıyı okuyan ve bu acizaneden defalarca üstün olan şahıs sana dahi bu savaşta görev düşmekte sakın ola ki; şeytan ve avenesine güç katmayasın.Bu senin hayat ve ölüm savaşın halindedir.Bu senin tek ve yegane derdin olmalıdır.Sen ibadetin külfetine hatta en zor külfetine bile katlandıkça ve grublar kurup şeytana karşı savaş açtıkca o şeytan tipten tipe girip seni bu yolda zayıf düşürüp kendi katarına katmak için elinden gelen her türlü çabayı gösterecektir.İşte Arkadaşlar bu olayın önemini ve dehşetini anlayınız.ondan ve avanesinin iğvalarından kaçınınız.Siz bu yolda haklıca ölecek olsanız bile Rabbimiz sizi istediğiniz hasletlere kavuşturacaktır.Ey dünya nimetleri arasında günahları seçen kişiler ey nefsim sana da diyorum ki;gayri kendine gelesin.

“Rabbim,beni kışkırttığın şeye karşılık, and olsun,ben de yeryüzünde onlara (sana başkaldırmayı veya dünya tutkularını )süsleyip çekici göstereceğim ve onların tümünü kışkırtıp(saptırıp)saptıracağım.Ancak onlardan Muhlis kulların müstesna.”(Sad Suresi Ayet no:82-83.)

Yukarıdaki ayette artık her şey açıkca göz önüne serilmektedir.iblise mühlet veriliyor.iblis insanları saptırmak için Allah’tan izin istiyor.izin veriliyor.Kısacası olmaması gereken ile olması gereken açıkca ortaya çıkıyor.Elbette Rabbimizin büyüklüğü ortadadır.O Rabbimiz iblisi hemen cezanladırmadı.demek oluyor ki:Rabbimiz şeytana ve onun avenesine kendisinin haklı olduğunu ispat etmek istiyor.Elbette şeytan ve onun avenesini haksız olduklarına dair ispatı objectif olarak yapacak daha sonrada onlara ceza verme hakkı doğal olarak doğacak.ve sonrada onlara gerekli cezaları verecek.Elbette Rabbimiz diğer yarattıklarına zorlayıcı baskıcı
olmadığını göstermek için ancak onların haksızlıkları ortaya çıkıpta cezalarını hak edecek duruma geldiklerinde Rabbimiz onlara ceza vermeyi planlıyor olabilir.Böylece yine kendisinin ne kadar lütüfkar olduğunu anlıyoruz.avene ile anlatmak istediğim şeytana uyanlar onunla aynı yolda olanlar anlaşılmalıdır.yoksa şeytan tek başına her mahlukun harici durumundadır.Ancak ona uyanlar da onun avenesi olarak cezaya çarptırılacaktır.Ayrıca yukarda ifade edildiği gibi şeytanın zararı ihlas sahibi kullara dokunmamaktadır.Onlara şeytanın zararı neden dokunmuyor.?Onlar şeytanın bu zararından nasıl etkilenmiyorlar?.
Onları koruyan vasıflar nelerdir.?bu ayrıca incelenmeli ve bu konuda da bir analiz yazılmalıdır.Ama şöyle kısaca açılayabiliriz ki: şeytan vesvese verir.Yani kişinin üstünde maddesel olarak yaptırım gücü yoktur.o sadece vesvese verir.Sadece onun insanda aşırı olarak kullandığı duygular vardır.Kısaca bunlara değinmek istiyorum.

1.Misilleme duygusu :
2.Aldatma duygusu
3.Kıskandırma duygusu
4.Korku duygusu
5.Uyutma duygusu
6.Bozgunculuk duygusu
7.Komplex duygular
8.Kibirlilik duygusu
9.Diğer duygular.

1.Misilleme Duygusu :

Bir kişi bir kişiye saldırdığında veya hoşa gitmeyecek bir şey yaptığında hemen diğeri cahilane bir şekilde ona aynı uslüp ile cevap verir.Adını kendini koruma vererek yaptığı bu davranış aslında diğer tarafın düşmanlığının dozunu artırabilir.Unutmamalıdır ki:en iyi misilleme yapan millet yahudilerdir.Bu, kişilerin arasında bazen bir oyun veya şaka gibi gelişip daha sonra düşmanlığa ve büyük günahlara kadar uzanabilir.şeytan bu misilleme duygusunu kullanmada adeta uzmanlaşmıştır.O kadar ince ve nazik olarak size vesvese verir ki; bir anda o bana vurdu,o beni yaktı ,o bana bunu yaptı diye adeta fırtınaya düşersiniz.Kendinizi kaybedip düşmanlık kazanırsınız.Her zaman ve her durumda duygularınıza esir olmadan adaletle davranmak gerektiğini asla unutmayınız.Düşmanlığında dostluğunda dozu vardır.Bu dozu hiçbir zaman aşmayın.Çünkü şeytan misilleme olayında genellikle bu dozun aşırılığa kadar gitmesi için gizliden gizliye size vesvese verir.

2.Aldatma duygusu :

Bu çok yönlü duygu olup daha çok yalanı kapsar.Yalan söyleyerek insanları bir an için aldatıp yanıltıp kendi çıkarınıza göre iş yaptırabilirsiniz.Elbette insan böyle bir fırsatı yakaladığında hemen onun vesvesine dönüp insanları yanıltma ve ondan çıkar elde etme pozisyonuna girebilir.Peki ya gerçekler aşikare ortaya çıktığında o yanılttığınız adam sizin iki yakanıza sarıldığındaki durumunuz ne olacak.? Elbette yalan söyleyerek yanıltılan siz oldunuz.Birde karşısı.Gerçek yanılan karşı taraf ve bundan çıkar elde ederek muhkem süre keyif çatan siz de daha sonra yanılmış olduğunuzu gerçekler ortaya çıkınca anlayacaksınız.Arkadaşlar bunlardan elde edilecek menfaat ve çıkar şaka yollu bile olsa sahibine fayda etmez.Bunun örnekleri her tarafta mevcuttur.Bu tip olaylar sadece sizi kinleşmeye götürür.Kinleşmede misilleme duygusu da vardır.Sonunda günahlar sizi bekliyor olacaktır.

3.Kıskandırma duygusu :

Bu duygu şeytanın adeta silahı durumundadır.Biz insanlar olarak mizacımızda imrenme duygusu ile var olduktan sonra şeytanın direk vesvesesi ile bu duygu tek başına kıskanmaya dönüşür.Dikkat ederseniz duygunun aslı imrenmedir.Ama şeytanın bu duygu üzerindeki vesvesesi ile bu duygu kıskanma duygusuna çevrilir.Sonra hiç kimsenin sizden daha fazla her şeyde (bu tek bir eşya olduğu gibi çok şeyde olabilir.)üstün olmasını istemez hale düşerseniz.Arkadaşlar çok zeki olan çocuğa zekiliği veren Allah’tır.Veya zenginliği veren Allah’tır.Malı mülkü veren Allah’tır.Veya kişi günaha girerek de bunları elde etmiş olabilir.Ama Rabbimiz bize hataya düşünceye kadar fırsat veriyordu unutmayınız.Onun için bu kişi bu menfaati elde etmiş olsun.Bundan sana ne Allah’ın verdiğini ondan mı kıskanıyorsun?.Eğer Rabbim beş kardeşin dördüne araba mal mülk verip’de diğer 5.kardeşe vermemişse bunu hesabını kimden soracaksın?Allah’tan mı? Yoksa malı mülkü olan kardeşte mi?İşte ahmaklığın iyice ortaya çıktı.Ama şeytan işte bu duygu ile topluma çok zarar vermiştir.Bu tip şeytanın vesvesesi ile kıskançlık duygusu ve diğer kötü duygular ile toplumun uğradığı zararı ortaya çıkaracak veya bunun istatistiğini yapacak bir bilim dalı henüz ortaya çıkarılmadı.Belki birileri bunu yazarda o zaman toplumda ne tür eğitime ve ne tür bilgiye ihtiyacımız olduğu ortaya çıkar.

4.Korku duygusu:

Bu duyguyla şeytan sizi her türlü tuzağa ve özellikle paniğe düşürür.Evet olmayanı oldu gibi gösterebildiği duygulardan biridir bu.Korku da yalnızlıkta vardır.Korku çok karmaşık fraksiyonlara sahip bir duygudur.şeytan sizi korkuyla ibadet yapamaz hale bile getirebilir.korkudan bilmeden çok rahat bir şekilde adam öldürüp günaha girebilirsiniz.Toplumumuz da maalesef gelecek korkusu aşırı derecede ortaya çıkmış durumdadır.Geleceğinden korkan toplumlar her türlü hilebazlığa, kötülüğe ve günaha düşebilirler.Kıymetli arkadaşlar şeytanın vesvese yapmasına ait örneği verecek duruma geldiğimizi düşünerek çok somut bir örnek veriyorum.Evet şeytan size vesvese verir.Kısaca şeytan sizi dolduruşa getirerek yanıltır.Vesvesindeki muamma sizi ,siz bilmeden dolduruşa getirmesidir.O bakımdan daima mantığınızı kullanın,bencilliğinizi engelleyip olayın sonucunu vicdanınızla kontrol edin.Vicdan mantığınıza giden yolu gösterir.Vicdan duygusu ile şeytanın size karşı yaptığı oyunları anlayabilirsiniz.Soğuk kanlı olun bencilliğinizi bir kenara bırakıp vicdanınızı kullanın.işte bu vicdan duygusundan yardım alarak şeytanın tuzaklarını ortaya çıkartabilirsiniz.o başarısız olduğu sürece tüm kötülükleri ile azmaya devam edecektir.Hatta şaka yollu korkuyla insanların sağlığını bile bozup kişilerde kalıcı izler bırakabilirsiniz.Onun için özelikle bu duyguya karşı uyanık olunuz.

5.Uyutma duygusu:

Buradaki uyutma sizden önceki mevcut yanlış statükonun sizin yargılamanıza bırakmadan devam ettirilmesi olarak ortaya çıkar.şeytan sizin cennetlik olduğunuza dair aptalca duygularla uyutabilir.Veya ufak tefek veya çok büyük yaptığınız yardımlarınızla sizin cennete gideceğinizi sandırabilir.Veya ibadetinizi yaşlılık döneminize kadar askıya almanız gerektiği duygusunu size verebilir.Veya sizin çok mantıklı olduğunuzu gittiğiniz yolun doğru olduğu konusunda sizi daima tatmin edebilir.Hatta dervişlere bile aslında herhangi bir derece kazanmadığı halde onu uyutarak çok yüksek bir dereceye çıktığı vesvesesini işte sizi uyutarak lanse edebilir.Siz onun vermiş olduğu bu uyutucu telkinlerle kendinizi haklı yüksek ve cennetlik olarak bilmeye devam edersiniz.Ama gerçeği öyle olmayabilir.Bu durumlarda hemen kendinizi kontrol ettirmelisiniz.Elbette doktora değil irfan ehli kim ise ona.Bu duygu çok önemli bir duygu olup maalesef toplumumuzda uyuyan milyonlarca insan vardır.Bir kısmına da senin kalbin temiz.Temiz kalbli olanlarda cennete girer vesvesesini verir.Arkadaşlar doğrusu ise şudur.Sen hakkıyla ibadet etmediğin sürece ve kendini kötülüklerden sakınmadığın sürece ve İslam’ın tüm kurallarını uygulamadığın sürece cennete de giremezsin.Allah’ta senden razı olmaz.Ancak kitabı uygularsan cennete girersin diğerleri oyundur.Hayaldir.şeytanın uyutmasıdır.Elbette biz Rabbimizin rızasını kabul edilebilir yerlerde aramaya devam edeceğiz.Ama İslam’ın gerçeklerini kabul etmeyen ve onun ibadetlerini yerine getirmeyen kişi isterse insanlığa en önemli buluşu veya faydayı versin o fasondur.Sapıktır.Bu konuda kitabımızda da açık ayetler mevcuttur.

6.Bozgunculuk duygusu :

Bu duygu genel olarak kişinin çıkarı ile ilgili olarak ortaya çıkar.Ve şeytan tarafından kullanılır.Senin elinde olan kolay bir imkandan diğer arkadaşlar seninde zarara uğramadığın halde kullanırlar iken sen şeytanın dolduruşu ile bu imkanı onların ellerinden alırsın.Veya tıkır tıkır işleyen bir hayırı şeytanın dolduruşu ile kendi menfaatin için durdurabilirsin.Unutmayınız ki,Menfaat ve çıkar nefisdendir.Sen ne zaman bencilliği bırakıp karşı tarafa önem vermeye başlarsan bazı imkanların evet hiç tahmin etmediğin imkanların sana dönmeye başladığını görürsün.Bu da senin çıkarına olur.Ama olmazlılık duygusu olurluluk duygusunu hep bastıra gelmiştir.Siz oldurun kolaylaştırın.Ama kimin için Hep Rabbiniz için Kim Rabbinin rızası için birini doyurursa bilsin ki o, Rabbini doyurmuştur.Kim Rabbinin rızası için bir hastayı düşmüşü yolcuyu sevindirirse bilsin ki, o Rabbini sevindirmiştir.Elbette Rabbimizin sizin vereceğiniz malada yemeğe de yapacağınız iyiliğe de ihtiyacı yoktur.Ama onun adını kullanarak yaptığınız her hayır illaki size geri dönecektir.Hemde fazlasıyla.

7.Komplex duygular:

Bu madde yukarıda ve aşağıda ifade ettiğim tüm duyguların karmaşasından ve karışıklığından meydana gelir.şeytan bazen bir tek duyguyla sizi aldatmaz.bir sürü duyguların etkisi ile sizi dolduruşa getirir ve siz deliye dönersiniz.cinnet haline gelirsiniz.İşte bu duygu o duygudur.Bu duygunun sonuçları genel olarak diğer duyguların sonuçlarından daha yıkıcı olmaktadır.Bu duyguyla yapılan hatalardan elde edilen sonuçlar insanın psikolojisini kalıcı olarak bozabilir.

8.Kibirlilik duygusu:

Bu duygu diğer duyguların geçtiği bir yol durumundadır.Tüm kötü duyguların eşiği durumundadır.Şöyle bir örnek verelim.Size birisinin çok kötü bir şekilde sövdüğünü varsayalım o durumda ne yaparsınız.?Yapılan sövgü sizin gururunuza dokunacaktır.Olayın bir toplumun içinde geliştiğini varsayarsanız.Utanma duygunuzla işte sizin onurunuz kırılmıştır.Bunu geri getirmenin tek yolu sizin karşı tarafa karşılık vermeniz olacaktır.İşte böylece sizde ona sövmeye başladınız.Oda devam ediyor.Al sana bir günah günah üstüne günah ve karışık duyguların yumağı içinde mahvolup gittiniz.Peki bu sövgü diyelim ki:bizim Yunus’a(Yunus EMRE) yapılmış olsun Yunus bu sövgü karşısında ne yapar.?O da hemen karşılık verip şeytanın dolduruşuna gelir mi?Elbette hayır.Siz Yunus hiç kızdıramazsınız.Yunus da kızmak duygusu yoktur.O size bir karşılıkta vermez belki sadece size güler geçer.İşte bu kadar sonuç ne oldu şeytan yenildi.Ama Yunus kazandı.Hem de üstün bir derece alarak.Doğrusu bende dahil hiç birimiz böyle olamayız.ancak muhlis kullar müstesna.Demek oluyor ki ,ne yapıp yapıp bu sinir duygumuza bir gem vurmalıyız.

9.Diğer Duygular:

Yukarda ifade edilen duygular dışında kalan ve şeytanın insanı dolduruşa getirdiği sayamadığımız duygular vardır.Bunları saymak ve kategorileştirmek gerekmektedir.şeytan çoğu kere bir sürü duyguyu kaos anında ve panik ile beraber kullanır.İnsan oğlu olarak bizi çoğu kere yenebilip günaha sokabilir.Ancak Yüce Rabbimiz tüm bunları bilmektedir.Biz onun dolduruşuna gelip günaha girdikçe Rabbimiz de bizi her defasında affetmektedir.Hatta derece sahiplerinin günahlarını (seyiatlarını)sevaba çevirmektedir.Her şeye rağmen şeytana ve onun avenesine karşı uyanık olmamız gerekmektedir.


Rabbimiz Yüce Kitabımızın bir çok yerinde bizi şeytana karşı uyarmaktadır.

“Ey Adem bu senin ve eşinin düşmanıdır.Sakın sizi cennetten çıkarmasın:sonra şekavete düşersiniz.Bedbaht ve mutsuz olursunuz.”(Taha Suresi Ayet no:117)
“O,kötü ve yanlış iş yapanların amellerini kendilerine süslü ve doğru gösterir ki:o kötü işleri yapmaya devam etsinler.(Neml Suresi Ayet no:24)
“Şeytan insanın düşmanıdır.(Yusuf Suresi Ayet no:5)

Bu ve bunun gibi bir sürü ayette insan şeytanın hileleri için açık olarak uyarılmaktadır.
Bu konuya burda son vermeden önce son bir anlayışla dikkatinizi şeytana ve onun ahaline karşı sizi bir daha uyarmak istiyorum.Vicdanınız sayesinde kininizi bitirebilirsiniz.Kendinizi tanıyıp şeytana fırsat vermeyiniz.

4.Hz.Ademin Cennetteki yaşamı:

“Dedi ki:Ey Adem sen ve eşin cennete yerleşin.İkinizde ondan neresinden dilerseniz bol bol yiyin ama şu ağaca yaklaşmayın.yoksa (kendinize) yazık edenlerden olursunuz.”(Bakara Suresi Ayet no:35)
Yukarıdaki ayette Rabbimiz Hz.Adem’e yeme miktarı konusunda(nimetlenme) büyük bir özgürlük vermektedir.Ama orda bulunan bir ağaç konusunda da bir yasak emri vermektedir.Elbette o ağaç ne ağacı idi veya Rabbimiz daha önceki ayetlerde Hz. Ademe isimleri öğretmedeki sembolizmi(bence isimler demek ilmi ve onu kullanmanın tüm detayları ile öğretmek) kullanarak ağaçı da bir yasak sembolizmi olarak mı kullanıyor bilemiyoruz.Ama Hz.Adem ve eşini cennete sokmuştur.Ve cennette o yasak ağaca karşı bir dirayet göstermeleri isteniyordu.Buradan onların yine bir sınava tabii olduklarını anlıyoruz.Evet Hz.Adem ve onun eşi cennette serbest olarak yaşarlarken yalnızca bir tek o ağaç konusunda maarifet göstermeleri istenmektedir.Elbette insanın ilk imtihan yerinin cennet olduğunu söyleyebiliriz.Böylece olay biraz daha karışmakta çünkü gerçek cennetden şeytan indirilmiş ve kovulmuş idi böyle iken nasıl oluyor da Hz Adem‘e ve onun eşine ebedilik ağacı hakkındaki yanıltıcı sözlerini doğrultabiliyor?.Bunun dolaylı veya direk olarak bir çaresini şeytan bulmuş durumdadır.Veya şeytanın kovulduğu cennet ile Hz.Ademin koyulduğu cennet farklı yerler olabilir.Çünkü gerçek cennette hiçbir yasak olmamalıdır.

Şeytan Hz.Adem’e aşağıdaki ayette

“Ey Adem sana ebedilik ağacı ve asla yok olmayacak bir saltanat konusunda yol göstereyim mi?”(Taha Suresi-Ayet no:120) demektedir.Burdan Hz.Ademin ebedilik ve sahip olduğu saltanatı için şüphesinin olduğu ve bu şüphenin şeytan tarafından kullanıldığı anlaşılmaktadır.Belki de Hz.Adem’e bir çok yaratılan duyduğu veya gördüğü bilgileri anlatarak onun orada ebedi olmadığını bir gün oradan çıkarılacağını anlatmıştır.Onlar bu bilgiye nerden aldılar bilmiyoruz.Ama Hz.Adem tam anlamıyla bir ikilem içindedir.O yasak ağaçın var olduğunu bilmesinden sonra rahatı ve huzuru bitmiştir.Bir çok nimetten faydalanmakla beraber aklı fikri hep o ebedilik ağacında kalmıştır.Bu konuda Rabbimiz onu uyarmıştır.Hatta şeytan hakkında bile uyarılmıştır.Ama bütün bunlara rağmen Hz.Adem o ağaça yaklaşmıştır.Yasağı çiğnemiştir.

Olayı biraz daha açalım;

İblis kovulduktan sonra bir yolunu bularak Hz.Adem ve eşine şöyle dedi:’ ”Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması,yalnızca sizin iki melek olmamanız veya sonsuza dek yaşayanlardan kılınmamanız içindir.”Ve gerçekten ben size öğüt verenlerdenim”diye yeminde etti.’(Araf Suresi-Ayet no:20-21)
Burada şeytanın Rabbimizi kötülemesi,kendinin doğruluğu hakkında kendi kendini teyit etmesi ve ardından da yemin etmesi olaylarını çıkarmaktayız.şeytan Hz.Adem’e Rabbimizin evet onların cennette ebedi olarak kalmalarını istemediğini bunu sağlayan melekleşme ağacına onun için dokunmalarına izin vermediğini söylemektedir.Böylece bu ağaca dokunursanız gerçekte melek olursunuz böylece cennetten çıkmazsınız ve saltanatınızda sonsuz olur fikirlerinin Hz.Ademe söylendiğini anlamaktayız.Halbu ki;Rabbimiz Hz.Ademi yoktan var etmiştir.Onu halife yapmıştır.O yukardaki olayda Hz.Ademi şeytana karşı tutmuştur.şeytana yanılgısını ispat etmek üzere mühlette vermiştir.şeytan konusunda Hz.Ademi uyarmıştır.Son olarak ağaç konusunda da Hz.Ademi uyarmıştır.Tüm bunlara rağmen Hz.Adem hepsini bir anda unutup şeytanın fikrinin doğruluğu konusunda şüpheye düşmüştür.Evet onda bir zan ,karışık bir zan oluşmuştur.

“şeytan kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin(ayıp yerlerini) yerlerini açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki:Rabbinin size bu ağacı yasaklaması,yalnızca ,sizin iki melek olmamanız ve ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.”(Araf Suresi –Ayet no:20)

yukarda yazılan ayette ise insanın gizli tutulan çirkin yerleri olduğunu ve şeytanın bu aldatması sayesinde bu çirkin yerlerin artık gizli kalamayacak duruma geldiğini belirtmektedir.Bu çirkin yerler nereler ise onların açığa çıktığı anlatılmaktadır.Fikrime göre insanın çok iyi davranışı olduğu gibi çok kötü davranışları da olmaktadır.Bence burada bahsedilen bizim bildiğimiz elbise değildir.O ağaca yaklaşmakla insan kendi çirkinliğini ortaya çıkarmıştır.Bu çirkin yerler dediği insanların zaafları olmalıdır.

“Ey Ademoğulları biz sizin çirkin yerlerinizi örtecek bir elbise ve size süs kazandıracak bir giyim indirdik.Takva ile kuşanıp –donanmak ise bu daha hayırlıdır.”(Araf Suresi-Ayet no:26)

Elbette din insanların çirkinliğini kapatıp onları saadete ulaştırmaktadır.Bir manevi elbise görevini de görmektedir.Rabbimiz Yüce Kitabımızın bazı yerlerinde bu tip benzetmeler yapabilmektedir.Benim acizane fikrimce bu elbise dindir.Bunun süsü ise takvadır.İşte bu şekilde Hz.Adem ve eşi zaaflarının esiri olarak sahip oldukları din elbisesinin yasağını çiğneyip çirkinliklerini ortaya serdiler.Ve böylece Hz.Adem ve eşi asi oldular günaha girdiler.Yasağı çiğnediler.

Daha sonra,

O zaman Rableri kendilerine seslendi :
‘Ben size bu ağaçtan (yemeyi) yasaklamamış mıydım!.Ve şeytan sizin için gerçekten apaçık bir düşmandır dememiş miydim.’(Araf Suresi-Ayet no:22)

“Andolsun biz daha önce Ademe ahid vermiştik.Ne var ki,O ahdi-tavsiyeyi unuttu.Onda bir sabır ve kararlılık bulamadık”.(Taha Suresi-Ayet no:115)

Bunu üzerine ikisi de (şeytanın sözüne aldanıp yasak)ağaçtan yediler,hemen ayıp yerleri açığa çıkıp görünüverdi.Üzerlerini cennet yaprağından örtmeye başladılar.Adem yanılarak da olsa Rabbine asi oldu ve şaşırıp kaldı.Sonra yalvarmaya başladı yine Rabbi onu seçti de tövbesini kabul etti.ve ona doğru yolu gösterdi.

Allah buyurdu ki;”Birbirinize düşman olarak oradan inin.Artık benden bir rehber geldikçe kim benim hidayetime uyarsa,ne sapar ne de bedbaht olur.”(Taha Suresi-Ayet no:123)
Yukardaki ayetlerin ışığında Rabbimiz Hz.Ademi ve eşini azarlamaktadır.Ahdi unuttuğunu söyleyerek Rabbimizin ahid ölçüsünün genişliğini de anlayabiliriz.Onun ahid ölçüsünde sadece ben sizin Rabbiniz değil miyim sorusunun cevabı varmış gibi görünürken birden Hz Adem’i ahidini unutmakla itham etmesi aslında ahid ölçüsünün sınırının ne kadar kapsamlı olduğunu da anlatmaktadır..Kısaca haram haramdır.Ama harama giden yollarda haramdır.Bir diğer husus Hz.Adem’in yapmış olduğu asiliği Rabbimiz yanılarak yapılan hata olarak ifade etmektedir.(Belkide böylece Hz.Ademin yalvarması ile tövbesinin kabulü söz konusu oldu).Bu yanılma olayını biraz daha derin ele alırsak ;Hz.Ademin yanılmasında sadece karışık bir zan ve şüphe vardı.Bu şekilde şeytanın kasıtlı aldatması da eklendiğinde buna HzAdem’in yalvarması da ilave edilince tövbesi kabul edildi.Sonra ona doğru yolu Allah tekrar gösterdi.Hz.Adem ve eşini birbirinin düşmanı olarak ordan indirdi.Elbette şeytanın vesilesi ile birbirlerine düşman olduklarını Rabbimiz anlatmaya çalışmaktadır.Kıymetli arkadaşlar konumuzun bu kısmına önceden bahsetmem gereken Hz Havva’nın yaratılışını ilave diyorum.Böylece dikkatiniz biraz daha toplamaya çalışırsınız.

5. Hz.havvanın yaratılışı;

Kitabımızda Hz.Havvanın ismi geçmemekle birlikte Rabbimiz onu Hz.Ademin eşi olarak telaffuz etmektedir.Hz.Havva ismi daha çok hadis kaynaklı olup diğer saptırılmış kitaplarda bol bol hikaye edilmesi de ilginçtir.Ayrıca Havva ismi günümüzde daha çok kadının cinsel obje olarak bir takım gruplar tarafından kullanılması da manidardır.
Yüce Kitabımızda verilen bilgilere göre Allah her şeyi çift olarak yaratmıştır.

“Ve biz,her şeyden çift yarattık.Umulur ki öğüt alıp düşünürsünüz.(Zariyat Suresi-Ayet no:49)

“Onda sukun bulup durulmanız için size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda sevgi ve merhamet kılması da Onun ayetlerindendir.Hiç şüphe yok ki bunda düşünebilmekte olan bir kavim için gerçekten ayetler vardır.(Rum Suresi-Ayet no:21)

Yukardaki ayette Rabbimiz nefislerimizden eşler yarattığını ve bu yaratmanın sebebini de sukun bulup durulmak için olduğunu anlatmaktadır.Elbette bilinen azgınlığımızı gidermek için eşlerimizi yarattığını ayrıca eşlerimizle aramızda sevgi ve merhametin olmasını Rabbimiz istemektedir.Sevgi merhametin olmasını Rabbimiz bir ayet olarak tanımlamaktadır.Kitabımız somut olarak ifade edilemeyen cisimleri genellikle ayet olarak tanımlamaktadır.Birde şu konu önemlidir ki;Rabbimiz yüce Kitabımızda sevgi olarak bahsettiği konular genellikle insani sevgileri değil ruhani sevgileri kapsar.Ancak burda ifade edilen sevgi ruhani sevgi değil bizim adi sevgi diye ifade ettiğimiz sevgidir.Şu da çok önemlidir ki ;Hz.Havva yaratılması hem Hz.Adem’in bir ihtiyacı olarak görülebilir hemde eş ile Rabbimiz insanlara daha anlamlı denemeler yapmaktadır. Ayrıca eş vasıtasıyla yaşam yollarının meşrulaştırılması da sağlanmış olmaktadır.Elbette yaratılan her şeyin (iblis hariç) bir hakkı vardır.Bunu bilip buna göre haraket etmekte fayda vardır.Kadın canlı bir maddeden yaratılmıştır.(İ.H.Bursevi R.Beyan,1/106,M.)Bunun için adına Havva denilmiştir.Günümüzde 1952 model faşist laik beyinliler İslam dininin kadını alçalttığı palavrasını sallamakta ise de unutulmamalıdır ki;Kadının ihtiyacına göre en uygun yaşam biçimini İslam cesaretle öne sürmüştür.Onlara göre kadın cinsel bir objedir.Bu şekilde kadının en yüksek ve en önemli hakkını da İslam vermiştir.Ancak günümüzde Eğreti beyinli olan İslam’ın ilericiliğini kavrayamamış gerici beyinler kadını ifade edilen duvarların arasına sokmuşlardır.Kadınların onlara göre hakları çocuk doğurmak ve çocuğa bakmaktan ibarettir.Hayır efendim İslam her şeyden önce kadını toplumun bireyi olarak görmüştür.Kadın kurallara uyan ve topluma fayda sağlamakla görevli olan diğer bireyler gibidir.O ne yukardaki ifade edilen gibi cinsel objedir ne de evlere kapatılan kimsenin görmemesi gereken bir kişidir.Unutulmamalıdır ki;Dün Türkiye laiktir laik kalacak diyenlerin yüzde sekseni (%80) hırsız çıkmıştır.Hatta görevi bu ülkeyi korumak ve kollamak olan kişiler bu ülke birileri tarafından soyulurken nerdeydiler?.Belki de onlarda diğerleri gibi hırsızdılar şimdilerde hepsi ne hikmetse sırra kadem bastı.Neyse konumuzdan uzaklaşmayalım.





6.Hz.Ademin sürgüne gönderilmesi;

Şeytanın dolduruşuna gelen Hz.Adem ve eşi yukarda belirtilen hatadan dolayı affedildiyseler de Rabbimiz onları bir birine düşman olarak ordan (Cennetten)indirdi.Sonrada onların kaderi takdir olmuş oldu.

Allah buyurdu ki:”Bir kısmınız bir kısmınıza düşman olarak inin,yeryüzünde ecelinizin geleceği zamana kadar kalmak ve geçinmek artık sizin için takdir edilmiştir.(Araf Suresi Ayet no:24)
Yukardaki ayette Rabbimiz Hz.Adem ve eşinin yaptığı hatalarından dolayı onlara takdir edilmiş bir hayatın varlığından bahsetmektedir.Burdan açıkca takdir edilen hayatın gerçekleşmesinde yüzde yüz Hz.Adem ile eşinin hatalarının payı olduğu anlaşılmaktadır.Ayrıca Rabbimizin bu tür hatalara karşı insanlara ön gördüğü planları olduğu anlaşılmaktadır.Kısacası Rabbimizin A,B,C........planları olduğu ve bu planları yapılan hatalara bağlı olarak uyguladığı ortaya çıkmaktadır.Büyük bir ihtimalle sonsuz hata sonsuz plan getirir.Bu şekilde dünyada her şey olabilmektedir.Bir de bir kısmınız bir kısmınıza düşman olarak ifadesi de ayette geçmektedir.Burada aralarında yasak ağaçtan yeme fikrinin ikisinden birinden çıktığı ve sonra ikisininde bunu uyguladığı böylece fikri vermeyenin diğerine karşı senin yüzünden bak başımıza ne geldi diyerek bir birlerine karşı düşmanlık beslediği de ortaya çıkmaktadır.Doğrusunu O bilir.Bir diğer ihtimalde Rabbimiz birbirlerinin düşmanı olarak Hz.Adem (ve eşi) ve iblisi kasd ediyor olabilir.Veya da Hz.Adem ve eşinin soyundan gelecekleri kapsayan bir hitapta olabilir bu.

“Derken Adem,Rabbinden bir takım kelimeler aldı,(Allah’da)bunun üzerine tövbesini kabul etti.Şüphesiz O tövbeleri kabul edendir.Çok Merhametlidir.
“Ya Rabbi biz nefislerimize zulm ettik.”(Araf Suresi-Ayet no:23)

Yukardaki ilgili ayetlerde Hz.Adem bir kul gibi davranarak günahını itiraf etti,hatasından dolayı pişmanlık duydu,Allah’ın Rahmetinden ümidini kesmedi,kendini kınadı ve Rabbinden öğrendiği bir takım kelimelerle tövbe etti.Böylece Rabbi onu affetti.Ancak iblis ise Günahını kabul etmedi,pişmanlık duymadı,kendine kızmadı,tövbe etmedi,Allah’tan ümidini kesti.Böylece Rabbi onu affetmedi.

HzAdem ile eşi ve iblis dünyaya indirildiler(sürgüne)

O’nun izni olmadan hiçbir şey olmaz. Onun iradesi böyle gerçekleşti ve ilk insan yeryüzü hayatına başladı.Elbette Hz. Adem’in ve eşinin cennetten nasıl indikleri ve nereye indikleri konularını bilmiyoruz.Ancak yeryüzüne indiler ve geçim için çalıştılar.Hz.Adem ve Havva’nın arasında bir sevgi oluşmuşsa(cennette) eğer ayrı yerlere de inmişlerse bir birlerine kavuşmak için özlem duymuşlardır.Yıllarca birbirlerini aradılar ve sonunda buldular.Elbette Yüce Rabbimiz onların tövbesini kabul etti ancak takdir edilen de tahakkuk etmiş oldu bu şekilde cennette kolay yaşamaktan ve nimetlenmekten alıkonuldular.Dünyada emek sarfetmek ve çalışmak zorunda kaldılar.Burda şunu da söyleyebiliriz ki; Hz.Adem ilk uygar insan olarak dünyaya indi öyle ki; ilk uygar aileyi kurdu.Ve böylece uygar toplumun ilk nüvesinide atmış oldu. Elbette kendi ailesini de eğitti çünkü HzAdem nesnenin isimlerini(sembolik olarak) biliyordu.Kurulan bu uygar toplumun nufusu ne idi? veya bunlar dünyanın neresinde yaşıyorlardı.?Bunu bilmiyoruz.Hemen akla gelen ilk soru şu olmalıdır ki?Bu topluluğa bir peygamber gelmesi gerekmez miydi?Eğer yüce Rabbimiz onları insan fıtratı ile sorumlu tutacaksa elbette.Hatta Hz.Adem ve eşine cennetten geldikleri bilgisi verilmiş miydi.?Yani onlar yeryüzüne indiklerinde yukarda yaşanan tüm olaylara vakıf olarak mı?gelmişlerdi.?Eğer bu şekilde gelmişlerse o zaman cennetteki yaşamlarından kendi oğullarına bilgi verirlerdi.

“Gerçek şu ki; Allah Adem’i,Nuh’u,İbrahim ailesini ve İmran ailesini alemler üzerine seçti
Onlar birbirlerinden türeyen (Tek)bir zürriyettir.Allah İşitendir bilendir.(Ali İmran Suresi-Ayet no:33-34)
Yukardaki ayette Rabbimiz Hz.Ademin seçilmişlerden olduğunu söyleyerek,İbrahim Peygamber ve Nuh Peygamber ile beraber anmaktadır.Bu şekilde Hz.Ademin peygamber olması ihtimali yüksektir.Ancak Yüce Kitabımız Hz.Ademin peygamber olduğunu direk olarak vermemektedir. O toplumun sahip olması gereken hidayete ait tüm bilgileri ilk elden almasını sağlayabilirdi?.Bu şekilde Hz.Adem ilk peygamberlik görevini doğal olarak elde etmiş olmaktadır.Diğer yandan Hz.Adem peygamberlik mesleğinin tekniğine dayalı yaşam sürmemiştir.Her şeye rağmen Biz Hz.Adem’i Elbette peygamber olarak kabul ediyoruz.Hatta Hz.Ademin peygamberlik için Allah’a ibadet tekniğini ve daha bir sürü temel bilgiyi bilmesi ayrıca İnsanlar arasındaki yaşama ve paylaşma tekniklerinin tamamını bilmesi de gerekmektedir.Burda Risalet ve Nübüvvet konuları tartışılmalıdır.Ama Hz.Adem seçilmiştir.Ve bizim hayatını muhakkak öğrenmemiz gereken mübarek bir büyüğümüzdür.

Rivayete göre Hz.Adem ve çocuklarına kan,domuzeti,leş olmuş hayvan eti yememeleri konusunda ve bu gibi bir takım emirler vahyedildi.(Kurtubi-el-C.Ahkam,1/188)
Hz.Adem ve Hz.Nuh arasında bir rivayete göre on asır vardır.(İbn-i Abbas)
İslam dininin karşı geldiği putlaşmanın aslının da rivayeten o ilk dönemlerde başladığı ifade edilmektedir.Şöyle ki;Hz.Ademin ve Hz.Nuh’un söylediklerini yazan ve yazdıklarıyla yaşayan insanlar vardı.Bunların yaşadıkları yerlere öldüklerinde onları anmak üzere heykeller yapıldı .İlk nesil onlara saygı göstermediyse de sonraki gelen nesiller onlara saygı ile baktılar daha sonra onlara daha fazla önem verip onlardan yardım istediler.Hatta onlara selam verdiler.(Heykellere)Bu şekilde ilk putlaşma da Hz.Nuh döneminde gerçekleşmiş oldu. .(Buhari-Tefsir,71)Doğrusunu Allah bilir.?Evet geçmiş hiçbir zaman kaybolmamıştır.Onun izinin kaybolması imkansızdır.O halde geçmişten gelen tüm manevi ve maddi kuralların incelenip doğruların ortaya çıkarılması gerekmektedir.Bugün dışarı çıkıp toprağa baksanız o toprağın yüzeyinde ilk on yıllık veriler var ise o toprağı kazmaya başladığınızda geriye doğru gitmeye başlarsınız.Bu şekilde en derine giden en eskiye ve en geçmişe gitmiştir.O halde tüm bu izlerden her şey bilimsel olarak gözlenebilir.Bütün bunları geçmişe ulaşmak anlamının dışında söylüyorum yoksa geçmiş geçmiştir.Ve bitmiştir.Ancak yeryüzünün (maddenin) kayıt edici özelliğe vardır.Tüm nesneler olmasa bile çoğu yeryüzünde (içinde)bulunmaktadır.





7.Hz.Ademin Oğullarının kurbanları :
Yüce kitabımız bir çok kıssa içermiştir.Bunlardan biride Hz.Ademin oğullarının kıssasıdır.Kıssadan maksat gerçeğin sıralı anlatımıdır. Rabbimiz önemli gördüğü konulara Kitabımızdaki kıssalarda değinmektedir.Rabbimizin ve yaratılmış olan ortamın içinde bulunduğu duruma bu kıssalarda rastlanmaktadır.Esasen Rabbimizin olaylara bakış açısı ile beraber kainatın yönetilen ortamının ip uçları açık olarak bu kıssalarda verilmektedir.Hatta çoğu yerde Rabbimiz bize açıktan açığa dikkat etmemiz,düşünmemiz akıl etmemiz gereken noktaları da vermektedir.Bu kıssalarda insanın olumlu ve olumsuz bir sürü özellikleri sayılmaktadır.İlginç hatta çok ilginç olayların anlatıldığı kıssalarda Rabbimiz insanın zaaflarını vermektedir.Şu da bilinmelidir ki;Rabbimiz kıssalarda geçen mucizevi olayları anlatırken olayları normalize etmektedir.Sanki normal bir şey gerçekleştiriyormuş gibi olayları sıralamaktadır.Elbette haksız yere ilk adam öldürme fiili Hz.Ademin oğullarında görülmüştür.(Kitabımıza göre)

“Onlara Adem’in iki oğlunun gerçek olan haberini oku:Onlar (Allah’a)yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı.Onlardan birinin ki kabul edilmiş,diğerinin ki kabul edilmemişti.(Kurbanı kabul edilmeyen)demişti ki;’seni mutlaka öldüreceğim’.(Öbürüde)’Allah, ancak kendisinin emrine uyan/karşı gelmekten sakınanlardan(kurbanı) kabul eder’demişti.”Andolsun ki beni öldürmek için elini uzatırsan,ben öldürmek için sana elimi uzatacak değilim.,çünkü ben alemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.”
“Doğrusu ben ,dilerimki,benim günahımla kendi günahını yüklenesinde cehennemliklerden olasın.İşte zalimlerin cezası budur” dedi.Nihayet nefsi onu kardeşini öldürmeye itti.Böylece onu öldürdü.Böylece o (dünyada ve ahirette) ziyana uğrayanlardan oldu.Derken Allah ,kardeşini cesedini nasıl gömeceğini kendine göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi.(Bundan ibret alan kardeş) :”yazıklar olsun bana !kardeşimin cesedini gömmekte şu karga kadar olmaktan aciz mi kaldım.”dedi artık o (yaptığına) pişmanlık duyanlardan olmuştu. (Maide suresi Ayet no:27-31)

Elbette yukarda ayette ifade edilen olayların detaylarını bilmiyoruz.Ancak bu olayla ilgili olarak Rabbimiz gerçek haberini oku derken belkide peygamberimiz döneminde yaşayan insanların (yahudi ve Hırıstiyanların ) arasında bilinen ve anlatılan yalan bilgilerin doğrusunu anlat anlamında söylemiştir.Böylece onların kaynaklarının Rabbimiz tarafından tart edildiği de anlaşılmaktadır.İbn-i Kesir M.Tefsirinde 1/505-506 olayın tüm detayı ile anlatımını bulabilirsiniz.Rivayete göre Hz.Havva her defasında ikiz doğuruyordu.Önceki doğanlarla sonraki defada doğanlar çapraz bir şekilde evleniyorlardı.Kabil’in kendisi ile doğan ikiziyle evlenmek istemesi Habil ile arasını bozmuştu.Hz.Adem ise onların birer kurban adamalarını söyledi.Bu şekilde kimin kurbanı kabul edilirse o Kabilin ikizi ile evlenecekti.Sonunda Habilin kurbanı kabul edilmiş Kabilin kurbanı kabul edilmemişti.Dolayısı ile Kabil kardeşini öldürmeye karar verdi.

Kurbanı kabul edilmeyen kardeş diğer kardeşi sırf istediği ile evlenemediği için mi? öldürmek istedi.Halbu ki öldürse bile yine onunla evlenemeyecekti.Çünkü kurbanı kabul edilmemişti.O halde Rabbin hayır diye ifade ettiğini Hz.Adem nasıl onaylayabilirdi.?Görülüyor ki bu basit bir kız meselesi değildir.Bence Kabil ile Habil arasında daha önemli olaylar cereyan etti.Belki de herkes Habil’i övüyor seviyor yanaşıyor ama kimse Kabili sevmiyordu.O kendi toplumu tarafından dışlanmıştı.Kendi sevilmemesinin sebebini Habil olarak biliyordu.Kendisine diğerleri tarafından yapılan bu haksızlığı gidermek ve bir tek kendisinin istenmesini ve sevilmesini sağlamak üzere rakibini öldürmeye karar verdi.Burda elbette iblisin izi(Dolduruşu) açık olarak görülmektedir.Habil ise ona doğru yolun ip uçlarını ’Allah, ancak kendisinin emrine uyan/karşı gelmekten sakınanlardan(kurbanı) kabul eder’diyerek veriyordu.Ama bu ip uçlarını değerlendirecek hassasiyet onda Kabilde kalmamıştı.Habil Kabilin kendisine öldürmek için uzandığında kendisinin ona uzanmayacağını söyledi.Burda elbette ölümün ne olduğunu ikiside biliyor olmalıdırlar.Sanki birisi(Hz.Adem) onlara öldürmenin kötülüğünü anlatmıştı.Hatta öyle ki ; ellerinizi birbirinizi öldürmek için uzatmayın demişte ve bu söylenene Habil uymaktadır.Sebep olarak ta Allah’tan korkusunu göstermektedir.Sonraki ayette Habil kendi dileğini söylemektedir.Habil kendisini ona öldürterek kendi günahını da Kabil’e yüklemek istiyor.Bana göre burada yine iblisin izi mevcuttur.Eğer Habil’de bende seni öldüreceğim diyebilseydi belki de Kabil onu öldürmeyi Habilden korkarak bırakabilirdi.Allah’tan korktuğunu söyleyen Habil’e o dönemde ‘ sen ona vurma bırak o seni öldürsün böylece gerçek yenilen o olacak diyecek kim vardı?(iblis)Böylece Habilin çıkarı Kabil tarafından öldürülmeyi emrederken,Kabilin çıkarı da Habil’i öldürerek rakibini ortadan kaldırmayı emretti.Burada iki ayrı düşünce iki ayrı kutuplaşma iki ayrı akıl iki ayrı yorumlama vardır.Evet iblis onları ikiliğe çekmiştir.Sonunda Kabil Habil’i öldürdü.Rabbimiz Kabilin Habili gömmesini ona öğretmek için kargayı gönderdi. Demek ki Rabbimiz insanlara bazı şeyleri örnekler vererek öğretiyor.Böylece onları bir kıvama getirmek istiyor.Kabil sonra pişman oldu.Evet dünyada ki en kötü şey nedir? deseler herkes hemen ölüm deyiverir . Bu yanlıştır.Ölüm iman edenler için bir kurtuluştur.Dünyada ki en kötü şey pişmanlıktır arkadaşlar.İnsan gerçekte bir kere ölürken yaptığı işten pişman olan birisi binlerce kez ölmektedir.Gerçek acı pişmanlıkta yatmaktadır.Acı yapan kişi o acıyı binlerce kez pişmanlığı ile duyar.
8.Hz.Ademin Kabeyi İnşaası ;(Aşağıdaki bilgiler Ayetler hariç tamamen rivayetden daha asılsız olup doğrulanmamış bilgilerdir.)
Kabe hakkında anlatılanlar: “Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah’ın temellerini yükseltiyor. (şöyle diyorlardı) Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur: Şüphesiz sen işitensin, bilensin”.
Kuran’daki açıklama Kabenin yapılışı hakkındaki rivayetlere göre, Hz.Adem ile Havva cennetten çıkarıldıkları vakit yeryüzünde Arafat’ta buluşurlar, beraberce batıya doğru yürürler.Kabenin bulunduğu yere gelirler. Bu esnada Hz.Adem, bu buluşmaya şükür olmak üzere Rabbine ibadet etmek ister ve cennette iken, etrafında tavaf ederek ibadet ettiği nurdan sütunun tekrar kendisine verilmesini diler. İşte o nurdan sütun orada tecelli eder ve Hz.Adem, onun etrafında tavaf ederek Allah’a ibadet eder. Bu nurdan sütun Hz.Şit zamanında kaybolur, yerine bir taş kalır. Bunun üzerine Hz.Şit, onun yerine taştan onun gibi dört köşe bir bina yapar ve o siyah taşı binanın bir köşesine yerleştirir. İşte bugün Hacerül Esved diye bilinen siyah taş odur. Sonra Nuh tufanında bina kumlar altında uzunca bir süre gizli kalır. Hz.İbrahim Allah’ın emri ile Kabe’nin bulunduğu yere gider. Oğlu İsmail, annesi ile birlikte orada iskan eder. Sonra İsmail ile beraber Kabe’nin yerini kazar. Hz.Şit tarafından yapılan binanın temellerini bulur ve o temellerin üzerine bugün mevcut olan Kabe’yi inşa eder. Ayette “Beytullah’ın temellerini yükseltiyor” cümlesi bunu ifade eder.” (Bakara Suresi – Ayet no: 127)
---------------------------------------------------------------------------------------------------------
“Kabe’nin ne zaman ve kimler tarafından, hangi amaçla yapıldığı bilinmemektedir. Ortaya atılan söylentiler, efsane masal veya zamanla bu nitelikleri kazanmış, gerçek kaynaklarından uzaklaşmış, tarih belgeleriyle ispat edilemeyen birer düşünceden öteye geçmemektedir. İslam dininin doğuşundan çok önceki çağlarda, buranın kutsal bir yer olduğu, putperest dinlerin yaygın bulunduğu çağlarda yaşayan insanlar tarafından buraya bazı kutsallıklar yükletildiği, eski dinler üzerinde yapılan incelemelerden anlaşılmaktadır.
Bir söylenceye göre, İslamlıktan kısa bir süre önce Kabe’yi tütsüleyen bir kadın, elinde olmadan binayı tutuşturmuş, tahta olan yapı kısa bir sürede yanmıştır. Bu yangından sonra, Kabe yeniden yapılmış, hatta Cidde’de karaya oturmuş bir Bizans gemisinin kerestesi binanın yapımında kullanılmıştır. Gene bir söylentiye göre de binanın üstü açıktı.

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bir başka görüşe göre, Kabe’nin temellerini atan Adem’dir. Adem cennetten kovulduktan sonra yeryüzüne çıkarak Mekke’ye gelir. Cebrail yedi kat yerin altında kanadıyla Kabe’nin temelini çıkarır, melekler de Lübnan, Zeytin dağı, Cudi, Hira ve Sina’dan kayalar yuvarlayınca açılan temeller dolar. Allah, Adem’in barınması için cennetten, kırmızı yakuttan yapılmış bir çadır ile beyaz yakuttan olan Hacerül-Esvedi gönderir. Sonradan kararan Hacerül-esved, Adem’in iskemlesidir. Başlangıçta Hacerül Esved bir melekti. Allah ona kıyamet günü dil verecek insanlar için tanıklık ettirecektir.” (Bkz. Meydan Larousse Cilt 10. Sahife 320)
----------------------------------------------------------------------------------------------------------

Kıymetli arkadaşlar Hz.Ademin sembol hayatı ve analizi adlı makaleyi burada bitiriyorum.Elbette bilmeden yaptığımız hatalarımız olabilir.Allah hatalarımızı bağışlasın.Bu Makaleyi yazarken bir çok kaynaktan yararlandım.(İslam Önderleri Serisi-Şamil İslam Ansiklopedisi-İslam Tarihi-Müslümanlık ve Ayetlerle İslam Esasları.....)Doğrusu Hz.Ademin Hayatı daha teferruatlı incelenmelidir.Hz.Ademin karşılaştığı durumlar ve bunlara karşı verdiği tepkileri,zaafları bizim için örnekler teşkil eden davranışlardır.Özellikle iblisin Hz.Ademe karşı verdiği savaşın niteliğini anlamamız bakımından bu makale ayrı bir özelliğe sahiptir.Umarım bunları okuyup yararlanırsınız.Ayrıca yazdığım konularla ilgili olarak yorum yapılmasını isterdim.Sadece ve sadece duaya sebep olmak için(Makalede adı geçen kişilere) yazdığım bu makaleyi bir gün bir tarihte Yüce Rabbimiz Sizin okuduğunuzdan ve benim de yazdığımdan dolayı hepimiz için lehimize karar vermede kullanır(Amin).Bugün Müslümanların dünya üzerindeki durumu iyi olmayabilir.Ama bir gün birileri bizim yaptıklarımızın arkasına daha iyilerini ilave edecek ve böylece Müslümanlar ulaşılmaz dağların zirvelerine hiç inmemek üzere kesinlikle yerleşeceklerdir.Medeniyetin ne olduğunu, insanı özeliklerin, kardeşliğin,paylaşmanın ne olduğunu şimdi ki kuduz ve uyuz köpeklere göstereceklerdir.Ancak şimdikiler için fırsat kuşu çoktan uçmuş olacaktır.Müslümanlar hakkında umutsuzluğa sakın düşmeyin.Allah’ın yolu en meşru ve en yasal yoldur.Sizi Allah’a emanet ederken,doğru olun çünkü yenmek için ,kazanmak için doğruluk şarttır.

Selam ve Dua ile

(Esenlik ve tüm hayırlar Allah’ın Peygamberi Hz.Muhammed(S.A.V.) efendimize ve onun arkadaşlarına(Şehidler-Tabiin-Ensar-Muhacirin-Ve diğer sayamadıklarımıza) ve günümüzde Müslümanların yükselmesi ve yücelmesi için yılmadan mücadele edenlere olsun.Onlar öyle ümmettirler ki ;iyiliği emrederler ve kötülükten men ederler.Onların içlerinde öyle kişiler vardır ki ;İnsanlar tarafından aşağı görülmüşlerdir.İnsanların,sistemlerin,anlayışların kötülüğü onların vurdukça onlar davalarından zerre kadar vazgeçmezler.Allah onlara ve tüm müslümanlara sonsuz fırsatlar vererek onları başarıdan başarıya koştursun.(Amin))


    

 HZ. MUHAMMEDIN~hayatı

 

 

 
 


HZ. MUHAMMEDİN HAYATI


PEYGAMBERIMIZIN DOGUMU

Peygamberimiz Fil vakasından 50 gün sonra ,Rebiullevvel ayinin on ikinci Pazartesi günü,tan yeri ağarırken, Mekke`de doğdu.

PEYGAMBERIMIZ DOĞDUĞUNDA BAZI HADISELER VUKU A GELDI

Peygamberimiz doğduğunda bazı hadiseler vuku a geldi,bunlardan bazılarını söyle sıralayabiliriz:Peygamberimiz ,Anadan Sünnetli ve göbeği kesik olarak doğdu. Peygamberimiz doğarken, çocukların yere düştükleri gibi düşmeyip ellerini ,yere dayamış başını semaya kaldırmış olarak doğdu.Peygamberimiz doğduğu zaman ,bir yıldız doğmuş ve bilginler, bu yıldızın doğduğu gece,Ahmed doğmuştur Dediler.Bir çok Yahudi Alimi Tevrat tan inceleme ile peygamberimizin bu gecede doğduğunu yakınlarına bildirmişlerdir.

Peygamberimiz doğduğu gece Kisranin sarayından on dört şerefe yıkıldı İranlıların,bin yıldan beri hiç sönmeden yanan Atesgedeleri sönüverdi.Save Gölünün suyu çekildi.Sema ve Vadisini su bastı.Iran Sahi, Arapların, ülkesini istila edeceğini rüyasında gördü,ve telaşa düştü.

PEYGAMBERIMIZIN BABASI HZ.ABDULLAH

 

PEYGAMBERIMIZIN SÜT ANNEYE VERILISIYeni doğan çocukları süt anneye vermek; Kureyş ve sair Arap eşrafının adeti idi.

 

Bu da; kadınların kocaları ile daha iyi meşgul olmalarını ve çocuklarında ,özellikle ,havasının güzelliği, rutubetinin azlığı ve suyunun tatlılığı ile tanınan yerlerde yasayan şerefli kabileler arasında, sağlam vücutlu,siki etli, cesaretli yetişmelerini ve düzgün, pürüzsüz konuşmayı öğrenmelerini sağlamak içindi.

Mekke çevresinde ve Harem içinde oturan kabilelerden Süt annesi olanlar, her yıl iki defa, yaz ve güz olmak üzere Mekke`ye gelirler,çocukları alıp götürürlerdi.

Peygamber efendimizi(A.S) Ben`i Sa`d b.Bekr kabilesinden Süt annesi Halime hatun götürdü.

Peygamberimizin Süt kardeşleri şunlardır::

Abdullah b. Haris,Üneyse binti.Haris,Şeyma bint-i Haris.

Peygamberimizi Yetim olduğu için Arap kadınları kabul etmemiş; sadece kabilesine götürecek çocuk bulamayan Halime, eli bos gitmemesi için peygamberimizi kabul etmişti.Peygamberimizi aldıktan sonra Halime ve Ailesinin yaşam tarzı bir anda değişti.

Bunlardan bazılarını Halimenin dilinden dinleyecek olursak; Halime Hatun der ki;`` İçinde bulunduğumuz kuraklık ve kıtlık yılında hiç bir şeyimiz kalmamıştı. Ben, kır merkebimin üzerinde idim.Yanımızda, yaşlı bir devemiz vardı,bize bir damla süt vermiyordu.

Üzerinde bulunduğum merkebin ağır yürümesi yol arkadaşlarımı çileden cıkartıyordu.Nihayet Mekke’ye varıp emdirilecek oğlan çocukları aramaya başladık. İçimizden hiç bir kadın Muhammedi almak istemiyor,ondan uzak duruyorduk. Çünkü, bizler emdireceğimiz çoçuğun babasından bahisse kavuşmayı ve ondan armağanlar almayı bekliyorduk.

Bir ara Muhammed in dedesi Abdulmuttaliple karşılaştım,bana; İsmin nedir ?diye sordu.

Halime dedim. Bana;Ey Halime! Benim yanımda bir yetim çocuğum var onu emzirmek için Beni Sa`d kabilesi kadınlarına teklif ettim öksüz olduğu için kabul etmediler. Sen kabul eder misin? Ben ,``bana biraz müsaade ette kocama bir danışayım``dedim.

Hemen kocamın yanına döndüm,ona haber verdim. Kocam izin verince Muhammedi aldım.

Muhammed bize gelince,evimiz öyle bereketlendi ki kocam la hayretler içinde kaldik.Sütü çekilmiş olan devemizde sütler fazlaca akmaya, zayıf olan merkebimizi,yolda başka hiç bir binek hayvan geçememeğe,davarlarımıza inen süt hiç bir davara inmemeye başladı.

Peygamberin Çocukluğu daha değişikti. Daha iki Aylık iken,her tarafa yuvarlanmaya çalışıyordu.Üç Aylık olunca Day durmaya çalışıyordu.Dört Aylık olunca, duvara tutunup yürüyordu.Beş Aylık olunca bir yere tutunmadan yürüyebiliyordu.Altı Ayı tamamlayınca, yürümeyi hızlandırmıştı.Yedi Aylık iken her tarafa gidebiliyor,koşabiliyordu. Sekiz Aylık iken,konuşuyor,konuşulanı anlayabiliyordu.On Aylık iken Ok atabiliyordu. İki Yılı doldurduğu zaman,oldukça, iri ve gösterişli bir çocuk olmuştu.Onu Annesine götürdük, Amma,biz,Onun yüzünden gördüğümüz hayır ve bereketten dolayı, Yanımızda bir müddet daha tutmaya çok istekli bulunuyorduk.

HZ.AMINENIN MEDINE ZIYARETI VE VEFATI

Hz. Amine Peygamberi de yanına alarak Medine’deki Neccar oğullarından olan Dayılarını ziyarete gitti. Orada peygamberle, bir ay kadar misafir oldular.

Yahudi kavmi peygamberimizi orada görünce onu devamlı kontrol edip hal ve hareketlerine dikkat ediyorlardı. Hz. Amine Yahudilerin Peygamberimiz hakkında takındıkları tavırlardan korkmaya başladı Ve acilen Mekke ye dönmek için yola koyuldular.

Hz. Amine, Mekke’ye gelirken, yolda hastalanıp Evba köyünde durakladi.Başucunda duran Peygamberimizin yüzene baktı.Sonra da söyle hitap etti:

``Ey çekilen dehşetli ölüm okundan, Allah in lutfu ve yardımı ile yüz deve karşılığında kurtulan zatin oğlu!Allah, Seni,mübarek ve devamlı kilsin! Eğer rüyada gördüklerim doğru çıkarsa,Sen Celal ve bol ikram Sahibi tarafından,Adem oğullarına helal ve haramı bildirmek üzere gönderileceksin! Allah, Seni milletlerle birlikte devam edip gelen putlardan, putperestlikten de, esirgeyecek,alıkoyacaktır.

Her canlı varlık ölecektir. Bende öleceğim.Fakat temelli anılacağım Çünkü, temiz bir oğul doğurmuş,arkamda hayırlı bir anı bırakmış bulunuyorum demiştir.

Ve hz. Amine Ebva da vefat etti.Hazret-i Amine vefat ettiğinde 30 yaşlarında idi.

Dünyada,böylece Babasız ve Annesiz kalan Peygamberimizi,yüce Allah,hamisiz bırakmadı: Önce dedesi Abdulmuttalibin yanında, sonra da amcası Ebu Talib-in yanında kaldı. Peygamberimiz, sekiz yaşına kadar,Dedesi Abdulmuttalibin yanında,sekiz yaşından sonra da Amcası Ebu Talib-in yanında kaldı.

PEYGAMBERIMIZIN TICARET HAYATINA ATILISI

Kureyşliler, öteden beri ticaretle uğraşırlardı. Ticaretle uğraşmayanların ise,ellerinde hiç bir şeyleri bulunmazdı. Peygamberimizin de, hazreti Hatice hesabına ticarete başlamadan önce, ticaretle uğraştığı olmuştur. Nitekim, Said b.Ebu Saib, Islamiyetten önce Peygamberimizin ticaret ortağı idi.Peygamberimizin,ticaret yapmak için, sermayesi olmadığından,hazreti Hatice peygamberimizi ücretle tuttu ve Kureyşilerden tuttuğu, başka bir zatıda, Peygamberimizin yanına kattı. Hazreti Hatice yapacağı her sefer için, Peygamberimize, ücret olarak genç ve yiğit birer erkek deve veriyordu. Peygamberimiz, Hazreti Hatice`nin ticaret Malını Şam`a götürmek için ,ilk defa dört tane erkek ve genç deveye anlaştılar. Peygamberimizle Kervan halkı Şam`a gitmek için yola koyuldular: Şam topraklarından Busraya vardıklarında peygamberimiz orada getirdiği bütün malları çok karlı bir şekilde satıp alacaklarını aldıktan sonra,Mekke’ye yardımcısı olan Meysele ile birlikte geri döndü.

PEYGAMBERIMIZIN EVLENMESI

Peygamberimiz hazreti Hatice adına ticaret yaparken, Peygamberimizdeki harikulade halleri görmüş ve yardımcısı Meysele ile Peygamberimize evlilik teklif etmişti. Peygamberimiz bu teklifi kabul ederek Kureyşlilerin en soylu kadınlarından olan hazreti Hatice ile evlendi.

Peygamberimizin, hazreti Haticeden,iki erkek çocuğu,dört kız çocuğu doğmuştur Isimleri şöyleydi: Kasim, Abdullah, Zeynep,Rukayye ,Ümmü Külsüm,Fatima ve Cariyesi Mısırlı Maria`dan doğan Ibrahim`dir.

Bir Kadın, Kabe Hareminde buhurdanlıkta Öd ağacı yaktığı sırada , buhurdanlıktan sıçrayan bir kıvılcımdan Kâbenin kat kat olan örtüsü tutuşup tamamı ile yanmış, bu yüzden duvarlar da her taraftan gevşeyip çatlamış bulunuyordu. Zaman, zaman sahilden gelen sel baskınları ilede Kâbenin tabanı ve duvarları da iyice yıkılacak duruma gelmişti.

Bunun icin,Kureysliler Kabenin duvarlarını onarıp sağlamlaştırmak ve üzerinede,tavan çatmak istiyorlar,fakat, yıkmağa kalkarlarsa azaba ugrayabileceklerinden korkuyorlar,aralarinda meşvere ediyorlardı.

Am bu sırada Rum tüccarlarından birisine Ait olan inşaat malzemesi yüklü bir gemi Cüdde sahillerinde parcalandi,bunu fırsat bilen Kureyşliler aralarında yardımlaşarak bu batan gemiden Kabe inşaası için gerekli malzemeleri almış oldular.Ve Kâbenin inşaatına başladılar.

Hacerül Esved taşı yerine konulacağı zaman kabileler ,birbirleriyle anlaşamadılar. Hatta işi okadar ilerlettiler ki aralarında kavga yapmaya çok az bir zaman kaldı. Kureyşiler, Bu iş üzerinde, dört veya beş gece durdular. Sonra Kureyşin yaşlılarından Ebu Ümeyye b. Mugire bir teklifte bulundu;

Teklifine göre ,mescidin kapısından giren ilk kişi bu taşı koymak için hakem olacaktı. Bütün kavmin uluları bu teklifi kabul ettiler.

Tam bu sırada peygamberimiz içeri girdi, bütün kureyşliler el çırparak El-Emin`in hakemligine razıyız dediler.

Peygamberimiz de hakemlik yaparken bütün kabilelerden birer kişi alarak Hacerul Esved-i bir beze koydurdu,ve onu konulacak yere getirttikten sonra besmele çekerek kendi elleriyle Hacerul-Esvedi yerine koymuş oldu.

 

KABENIN KUREYŞILERCE YENIDEN YAPILISI VE PEYGAMBERIMIZIN HAKEMLIGI

 

PEYGAMBERIMIZIN COCUKLARI

Peygamberimizin babası Hz. Abdullah Kureyş’in ileri gelen delikanlılarından idi. Güzel yüzlü,iki gözü arasında peygamberlik nurunu taşıyordu.Mekkenin bütün genç kızları onunla evlenmek için can atarlardı.Babasına o kadar itaatliydi ki babasının izinden hiç çıkmazdı.Hatta birinde babası Abdulmuttalip Allaha dua etmiş ve ``Allahım eğer bana on erkek evladı verirsen onlardan birini senin için kurban edeceğim``demiş ,on evladı olunca da Allaha verdiği sözü tutmak için oğlu Abdullahı kurban etmek istemiştir.Oğlu Abdullah babasına itiraz etmemiş ve boyun eğmiştir Etraftan yapılan eleştirilerle oğlunu kurban etmekten vaz geçmiş onun yerine 100 Adet Deve kurban etmiştir. Hz. Abdullah hz. Amine ile evlendikten Kısa bir müddet sonra gittiği ticaret kervanından dönerken yolda hastalandı. Medine’de dayısı Beni Adiy bin. Neccarin yanında bir ay hasta aldıktan sonra vefat etti.Hz. Abdullah vefat ettiği zaman Peygamberimiz henüz Anne karnında altı aylıktı.

 

HZ.İBRAHIMIN~~HAYATI

Hz. İbrahim (a.s) M.Ö. 2000li yılların başlarında yaşamış, üç semâvî dinin ve bu dinlerin peygamberlerinin atası olarak kabul edilen peygamberdir. Doğduğu ve yaşadığı yerler hakkında üç dinin kitaplarında ve âlimlerin verdiği bilgilerde farklılıklar vardır. İslâmi kaynaklara göre Hz. İbrahim, Harranda dünyaya gelmiş, sonra babası ile Babile (bu günkü Filistin topraklarına) gitmiştir. Harran, bilindiği gibi günümüzdeki Şanlıurfadır. Putperestler arasında yaşamış olmasına rağmen hiçbir puta tapmadı. O, tek bir ilâhî gücün varlığına inanıyordu. Kuran-ı Kerimde adı en çok geçen Peygamberdir. Orada, putları nasıl kırdığı ve bu sebeple putperestlerce ateşe atılmasına rağmen yanmadığı anlatılır. Hadis-i Şeriflerde de çok sık anılır. Hz. İbrahim, ateşe atılma olayından sonra putperestlerin ve onların başı olan Nemrutun bulunduğu bölgeden ayrılır, eşi Sâre, yeğeni Lût ve diğer adamlarıyla birlikte, önce Harrana, ardından Ürdün ve Mısıra gider, daha sonra da Filistine geçer. Hz. İbrahim, ilerlemiş yaşına rağmen çocuğu olmayınca, Allaha(cc) yalvarır, sâlih bir çocuk ister. Bir oğlu dünyaya gelir. Çocuğu koşabilecek çağa geldiğinde, onun kurban edilmesi gerektiği bildirilir. Bu bir imtihandır. Allaha (cc) inanıyorsa oğlunu kurban edecektir. Ismaili kurban etmeye hazırlanır. İmtihanı başarmıştır. Kurban edeceği oğlu yerine gönderilen koçu kurban eder. Ayrıca, bütün insanlar tarafından ebediyyen anılmak üzere mükâfatlandırılır. Kuran-ı Kerimde, Hz. İbrahimin hayatından kesitler anlatılmış olmasına rağmen ölümü hakkında bilgi yoktur. İslâm âlimlerinin yazdığı kitaplarda belirtildiğine göre ölüm meleği, çok yaşlı bir kişi görünümünde geldiğinde, Hz. İbrahim ona yemek ikram eder. Meleğin, yemek yemeğe mecâli yoktur. Hz. İbrahim Ona yaşını sorar. Kendisinden iki yaş büyük olduğunu öğrenir. Bunun üzerine Onun durumuna düşmemek için Cenab-ı Allahtan canını almasını niyaz eder. Bu isteği kabul edilir. Ebedî âleme intikal ettiğinde, kimi kaynaklara göre 175, kimilerine göre 200 yaşındadır. Kuran-ı Kerime göre Hz. İbrahim, Hz. Nuhun milletindendir. İnananların babası ve Allah (cc) dostudur. Onun emirlerine uymuştur. Oğlu ile birlikte Kâbeyi inşa etmesi, kendisinin Müslüman olduğunun delili olarak kabul edilir. Çünkü Musevilikte ve Hıristiyanlıkta Kâbe kavramı yoktur. Kuran-ı Kerimde Allahu Teâlânın "Halil" dost diye nitelediği ulul-azm mertebesinde olan peygamber. Nuh (a.s)un çocukları ve torunları, önce Iraka yerleşmiş ve Fırat nehrinin yakın bir yerinde Babil şehrini kurmuşlardı. Daha sonra, burada yerleşmiş olanlardan bir grup ayrılıp Dicle kıyısında -bugün Musul şehrinin civarında- Ninova şehrini inşâ etmişlerdi. Babildeki halkın yerlileri olan Nabt kavmi, Süryânî dilini konuşmakta olup Babil şehrini de başkent yapmışlardı. Ninovada ortaya çıkan Asur devletinde ise başkent Ninova olup, Babili hâkimiyetleri altına almıştı. Bir süre sonra Babilde, Keldânîler, Asurluların hâkimiyetleri altında bulunan Nabtların ilim ve kültürüne sahip çıkmıştı. Babilliler, tek Allaha inanmayıp putlara ve yıldızlara taparlardı. Putları ve yıldızları, ruhların sembolü olarak kabul ederlerdi. Onların bu inancına "Sâbiîlik" denir. Sâbiîlik; ruhlara ve meleklere ibadet esasından başlar ve giderek yıldızlara, aya, güneşe ve sonunda bunlar adına yapılmış putlara tapmağa varırdı. Babilde putların hem yapılıp hem de tapıldığı puthaneler vardı. Bundan dolayı devlet yönetiminde bir puthane bakanı bile bulunurdu. İşte Allah, böyle inançtan yoksun ve medeniyetten uzak bir toplum olan Babil halkına İbrahim (a.s)ı göndermişti. "İbrahim" kelimesinin manası "cemaat babası" demektir. Nitekim kendisinden sonra gelen peygamberle babası Hz. İbrahimdir. Cemaatının "Allahın dostu" anlamına gelen "Halîlullah" ünvanına sahip İbrahim (a.s), "Ulül-azm" denilen büyük peygamberlerden biridir. "Ulül-azm" gayesine erişen diğer peygamberler ise Nuh (a.s), Musa (a.s), İsa (a.s) ve Muhammed (a.s)dir. Hz. İbrahimin "halilullah" lakabını alması Allaha olan sevgi ve bağlılığındandır. Bir rivayete göre Hz. İbrahim insanlara karşı çok cömert olduğu ve onlardan hiçbir şey istemediği için "halilullah" diye nitelendirilmiştir. İbrahim (a.s)ın nesebi hakkındaki rivâyetler muhteliftir. Ancak rivayetlerin hepsi Sâm b. Nûha vardığında ittifak etmiştir. Babasının ismi Tarih lakabı Âzerîdir. Hz. İbrahimin ismi Kuran-ı Kerimde yirmi beş sûrede altmış dokuz defa geçmiştir. Kuran-ı Kerimde Hz. İbrahim değişik isim ve sıfatlarla anılmış ve kendisinden övgüyle bahsedilmiştir. Kuranda da

Kostenlose Homepage erstellt mit Web-Gear